Mehmet Murat BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
BİN DİRHEM LİKİDİTE, BİR AYIBI ÖRTEBİLİR Mİ?
 
HSBC Türkiye Hazine ve Sermaye Piyasaları Grup Başkanı Fatih Keresteci’nin Bloomberg Businessweek Türkiye’nin Ocak 2015 sayısında dünyada uygulanmakta olan para politikaları ile ilgili kaleme aldığı makalesini aşağıda sizlerle paylaşıyorum.

ABD Ekonomisi 2008 yılına girerken amansız bir hastalığa yakalandı. Hastalık kısa sürede ilerledi ve vücudun büyük bir kısmına yayıldı. Oldukça kuvvetli ve dirençli olarak bilinen bir bünyenin kısa sürede yatağa düşmesine, hatta yaşamsal fonksiyonlarının bir kısmını kaybetmesine kimse anlam veremiyordu. Bir süre şaşkınlık içinde geçti ve ne yazık ki hastalık daha da ilerledi. Dahası, kısa sürede bulaşıcı hale gelip çevredeki ekonomileri de hasta etmeye başladı. Bağışıklık sistemi zayıf olanlar hemen bu hastalığa yakalandı. Kuvvetli olanlar ise hastalığa karşı direnmeye çalışsalar da nihayetinde güçten kuvvetten kesilmeye başladı. Sonuç itibarıyla tüm gezegene hâkim olmaya başlayan bulaşıcı virüsler herkesi hasta etmeyi başarmıştı.

İlk etapta hastalığın semptomları tam anlamıyla anlaşılamasa da zamanla kan kaybı ve damar tıkanıklığı şeklinde belirginleşmeye başladı. Genellikle bir arada görülmeleri zor olan bu ikili, doktorları kara kara düşünmeye sevk etti. Sonuçta, uzun konsültasyonların sonunda hastaya iki aşamalı bir tedavi programı uygulamaya karar verdiler ve buna hastalığın ilk görüldüğü ABD Ekonomisinden başladılar.

İlk aşamada bir yandan hastaya kan vermek suretiyle vücudun kaybettiği kan miktarı telafi edilirken diğer yandan damar tıkanıklığını gidermek adına kan sulandırıcı verilmeye başlandı. Kan sulandırıcı ilaçların kan kaybını hızlandırmaması için de vücuda enjekte edilen kan miktarı her seferinde biraz daha arttırıldı ve aynı zamanda bünye kan yapıcı besinlerle desteklendi. Tedavinin ikinci aşamasında ise hastalığa neden olan unsurlar temizlenmeye, vücuttan atılmaya çalışıldı. Bu tedavi kesintisiz ve kararlı bir şekilde, meşhur doktorların refakatinde ve teknolojinin tüm imkânları seferber edilerek gerçekleştirildi.

Tedavinin olumlu etkileri birkaç yıl içinde gözlemlendi. Hasta yavaş yavaş hayati fonksiyonlarını destek almaksızın ifa etmeye başladı. Zamanla ayağa kalktı ve günlük işlerini tek başına yapabilir hale geldi. Vücudun virüslerden arındırılmış olması, bünyenin kuvvet kazanması ve daha da önemlisi bağışıklık sisteminin sağlığına kavuşmuş olması nedeniyle tedavinin sonlandırılmasına karar verildi. Bu sürecin kademeli bir şekilde ve zamana yayılarak yapılması hususunda genel bir mutabakat oluşmuştu; zira çok şiddetli bir hastalığın nekahet aşaması da uzun tutulmalıydı.

İlk olarak hastaya kan verme işlemi kademeli bir şekilde azaltıldı ve nihayetinde sonlandırıldı. Çünkü hastanın kanaması durmuştu. Kanaması olmayan bir hastaya kan vermek damarlarda basınç yaratıp en basitinden yüksek tansiyona neden olabilirdi. İkinci olarak, kan sulandırıcı ilaçların azaltılmasına karar verildi. Zira ilerde olabilecek başka bir kanamanın yeni sağlık sorunları doğurmasından ciddi anlamda endişe ediliyordu. Ancak bu işlemin tedricen yapılması ve vücudun buna hazır hale getirilmesi önem arz ediyordu. Bu nedenle de kan sulandırıcı ilaçların azaltılması için uygun zaman beklenmeye başlandı. Amaç, hastanın iyice iyileştiğinden emin olmak ve dış dünyadan gelebilecek yeni virüslere karşılık bünyeyi kuvvetli tutabilmekti. Bunun için de hasta, tabiri caiz ise, karantinaya alındı.

ABD ekonomisinin yaydığı bulaşıcı hastalık sonucu çevredeki tüm ekonomiler daha da hasta olmuştu. Her birinde farklı semptomlar, farklı belirtiler görülüyordu ki, aynı hastalığın farklı vücutlarda farklı işaretlere yol açmasından daha doğal ne olabilirdi ki.. Bu ekonomilere bir süre umutsuzluk hâkim olsa da, ABD ekonomisine uygulanan tedavilerin olumlu sinyaller vermesi, bu ekonomilerdeki doktorları da cesaretlendirdi. Hızlı bir şekilde kan verme ve vücuttaki mevcut kanı sulandırmaya başladılar. Bu çabalarının ilk tepkilerinin olumlu olması, üstelik ABD ekonomisinin iyileşmeye başlayıp ayaklanmasının getirdiği cesaret ile tedavinin ikinci aşamasına ya geçilmedi ya da geçilmiş olsa da tedavi yarıda kesilip tamamlanmadı. Sonuç, dışardan bakıldığında sağlıklı görülen ama virüslerin içten içe sinsice sardığı hastalar ordusundan ibaretti. Ayakta kalabilmek, sağlıklı görünebilmek adına sürekli kan takviyesi alan ama vücudu virüslerden arındırılamadığı için her geçen gün bünyesi biraz daha zayıflayan bir zombi ordusu..

Yukarıdaki paragraflarda anlattığımız hastalık, 2008 sonrasında dünya ekonomisini saran finansal krizin ta kendisidir. Kan enjeksiyonu, parasal genişleme; kan sulandırıcı, sıfır faiz politikası; tedavinin ikinci aşaması, yapısal reformlar; zombiler ise durgunluk ve deflasyondan başka bir şey değildir. Ve ne yazık ki, Amerikan ekonomisinin tedavisinde önemli rol oynayan ultra-gevşek para politikalarından fazlasıyla faydalanan ancak yapısal tedbirleri göz ardı edip amansız hastalığa yakalanan ekonomiler ise Euro Bölgesi, Japonya, Çin ve gelişmekte olan ekonomilerdir. Kısacası, ABD dışında dünyanın geri kalan ekonomilerdir.

Bugün dünya ekonomisi, dört motorlu olmakla birlikte sadece tek motoru çalışan bir uçağa benzeyip, uçmaya çalışıyor. Bu uçak belki havada kalacak ama asla çok fazla uzağa gidemeyecek, zira tek motorun bu derece büyük bir yükü çok uzağa taşıması mümkün değil. Dahası yolcular homurdanmaya başladılar ve bir kısmı paraşüte benzer paçavralar ile uçaktan atlamayı göze alacak noktaya geldiler.

Para politikalarının her derde deva olmalarını beklemek büyük bir yanılgıdır. Adı üzerinde, para politikası parasal sorunları çözmede muktedirdir. Mesela, sistemde likidite sıkıntısı varsa, sistemin akışkanlığı sağlanamıyorsa, genişlemeci para politikası ile bu sorun aşılır. Ya da aksi yönde, enflasyon artıyorsa, para arzı kısılarak tansiyon aşağı çekilir. Bunlar dışında kullanılan para politikası zaman kazanmak, yapısal reformların hayata geçirilmesi için dumansız hava sahası yaratmanın ötesine geçemez. Bu da önemli bir işlevdir ve ABD altı yıl boyunca bundan faydalanarak sistemi rehabilite etmiş, bağışıklık sistemini kuvvetlendirmiştir. fiimdilerde, Japonya ve Avrupa ekonomileri sadece ve sadece para politikası ile tüm dertlerine çare bulmayı deniyorlar. Önce İsviçre ve Danimarka, nihayetinde ise büyük ağabey Eurozone.. Tarihte görülmemiş parasal genişleme paketleri, negatif nominal faiz oranları ile hastalığı tedavi etmeye çalışıyorlar. Nafile çabalar bunlar..

İktisadın tanımını sorduğumuzda, kıt kaynaklarla sınırsız talepleri karşılama bilimi ya da sanatı cevabını almıştık. Bunun eksik ve suni bir tanım olduğunu zamanla öğrendik. İktisat, dört ayaklı bir sandalye olup tüketim, üretim, mübadele ve bölüşüm ayaklarının denge kalması suretiyle işlevini görebilen bir araçtır. Bu aracın odak noktası ise insanın varlığıdır. İnsan olmalı ki tüketim olsun; tüketim olmalı ki üretim olsun; üretim tüketime yönelmeli ki mübadele olsun; adil bölüşüm olmalı ki bu sistemin devamlılığı olsun. Ayrıca, sandalyeyi işlevsel kılan teknoloji ve girişimcilik; sandalye ile toplumu özdeşleştiren homojenite; sandalyenin zeminini oluşturan eğitim ve tavanını teşkil eden siyaset unsurlarını göz ardı edemeyiz. Özetle, para politikasından her alanda medet ummak boş bir çabanın ötesinde bir şey değildir. Üstelik, aşırı doz alımının yan etkileri göz ardı edilerek..

  Who are we?
  Uneducated youth in a world that gets smaller
  A glossary for understanding the new global crisis
  Towards the end of oil
  Did U.S.A. come to the end?
  Our urban future
  Globalization and employment
  TOWARDS CREATING A BETTER WORLD
  Football and Globalization
  TOWARDS NEW BALANCE IN THE WORLD POPULATION
  TOWARDS A NEW WORLD ORDER BEYOND ENVIRONMENTAL SENSITIVENESS
  CRACKING THE FOUNDATIONS OF POVERTY
  WHO WILL BE THE MASTERS OF THE WORLD ECONOMY IN THE NEXT TWENTY YEARS?
  HOW PREPARED ARE WE FOR THE WATER CENTURY?
  SHALL THE BIOFUEL SUPERSEDE THE OIL WITHIN THE NEXT TWENTY YEARS?
  THE WORLD IS FLAT
  TOWARDS A MORE HUMAN GLOBALIZATION
  IN THE NEW WORLD ORDER, POLITICIANS SHOULD HAVE THE COURAGE TO INCLUDE ECOLOGICAL STRUCTURING WITHIN LEGAL AND FINANCIAL FRAMEWORKS
  THE BIGGEST SHAME OF THE HUMANITY: STARVATION AND POVERTY THROUGH 2006
  October 3 = Dialogue Of Cultures and Civilisations
  21ST CENTURY = THE CENTURY OF BIOLOGY
  In The 21st Century, The Fate Of Humanity Will To A Great Degree Be Determined By The Developments In China And India
  THE EU NORMS, OR THE NORMS
OF BEING HUMAN?
  “KNOWING THAT YOU HAVE ENOUGH THINGS MEANS THAT YOU ARE RICH”
Lao Tzu