Sinem SONUVAR
TÜGİAD Genel Sekreteri
Değerli Elegans okurları ve çok kıymetli TÜGİAD’lı üyelerimiz,
 
Sizlerle bu sayıda Gezi Parkı olayları neticesinde alevlenen Türkiye- Avrupa Birliği (AB) iliflkilerini, çeflitli sebeplerle tıkanmıfl müzakere sürecini ve Ankara- Brüksel temaslarını değerlendirmek istiyorum.
Ama öncesinde belki de herkesin aklında geçen bir soruya değinmek istiyorum.

55 yıldır kapısını çaldığımız ve henüz içeri giremediğimiz AB konusunda neden ısrar ediyoruz?
Ya da neden ısrarcı olmalıyız?

Sizlerin de bildiği gibi 2009 yılından bu yana olumsuz etkileri küresel ölçekte hissedilen ekonomik ve mali krize rağmen, Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2011’de yüzde 8,5’lik, 2012’de yüzde 2.2’lik büyüme oranıyla Avrupa’da ilk sırayı almıfltır. 2012 yılında 152.4 milyar dolar ihracat rakamıyla, Cumhuriyet tarihimizin ihracat rekorunu kırdık. İlk defa ülkemizin kredi notu yatırım yapılabilir ülke seviyesine yükseltildi. Bu baflarıda AB üyesi ülkelerle devam eden ticari iliflkilerin önemi yadsınamaz. Türkiye’nin AB üyeleri ile yoğun ticari ve ekonomik iliflkileri bulunmaktadır. AB en büyük ticaret ve yatırım ortağımızdır. Hâlihazırda dıfl ticaretimizin yaklaflık yüzde 37’si AB üyesi ülkelerle gerçekleflmektedir. Ülkemize gelen doğrudan yabancı yatırımın da yüzde 70’i AB kaynaklıdır. Yeni teknolojilerin %92’si AB üyesi ülkelerden Türkiye’ye gelmektedir.

Peki Türkiye- AB ticari iliflkiler bu bağlamda geliflirken Ankara-Brüksel arasındaki soğuk rüzgarların sebebi nedir?Son üç yıldır Brüksel-Ankara temasları rafa kaldırılmıfltı. Herhangi bir fasıl açılmadığı gibi açılan fasıllar da kapanmamıfltı. AB’nin kurulufl felsefesi olan insan hakları, demokrasi, basın özgürlüğü vb konularda Türkiye ağır elefltirilere tabii olmufltu. Fakat Türkiye’nin reformlara pek çok alanda devam etmesi ve demokratikleflme paketi bu soğuk rüzgârları dindirmeye baflladı.
TÜGİAD olarak biz de Türkiye’nin AB üyelik sürecine yeni bir ivme sağlama ve katılım müzakerelerin yeniden canlanmasını sağlama hedefi doğrultusunda görüfl ve önerilerimizi dile getirmek adına geçtiğimiz aylarda AB Genifllemeden Sorumlu Komiser Stefan Füle’yi ziyaret ettik. Türk ifl dünyasının görüfllerini aktardıktan sonra Brüksel’in de Türkiye’den beklentilerini not edip, hükümet yetkilileri ile paylafltık. Hükümetimizin de AB konusundaki ısrarlı çalıflmaları neticesinde Ekim ayında Bölgesel Politikalar faslı müzakere edilmek üzere açıldı.
Böylelikle 3 yıldır herhangi bir ilerleme sağlanamayan müzakere sürecinde yeni bir döneme girilmifl oldu. Peki bundan sonraki süreçte bizi neler bekliyor? Riskler nelerdir?

Ekim 2013 tarihinde yayınlanan İlerleme Raporu’nda Türkiye’de özellikle Gezi Parkı protestoları ile yönlenen süreçte, “çeflitli” konularda çekincesini dile getirdi. Türkiye olarak biz ödevimizi tam yapmamıfl olabiliriz. Ama bir de madalyonun diğer yüzüne bakmak lazım.

AB 6 üye ülke ile bafllamıfltı. fiu anda 27 üyesi var. Yani 21 kere geniflledi ve hiçbir ülke Türkiye’nin maruz kaldığı irrasyonel ve sübjektif yaklaflıma tabii olmadı. Avrupa mantığı ile duyguları arasında sıkıflmıfl durumdadır. Türkiye için AB entegrasyonu önemli. Kadın-erkek eflitliği, azınlık haklarına saygı, fleffaflık ve demokrasi, basın hürriyeti gibi konularda AB Türkiye için bir rol model. AB’ye sırtını dönmüfl bir Türkiye bu değerlerden uzaklaflır. Bununla birlikte Türkiye’nin uzun yıllardır devam eden ekonomik kalkınması ve stabil ekonomisinde AB’nin rolü önemlidir. AB’nin 2005 yılında müzakerelere bafllamıfl olması yatırımcılar için iyi bir referans olmufltur. AB eğer bir ülke ile müzakere ediyorsa ekonomik ve siyasi bir istikrar vardır çıkıfl noktasından Türkiye ekonomik olarak cazip bir rol almıfltır.

Ama bir baflka açıdan da AB’nin stratejik vizyonunun olmadığını söylemek yanlıfl olmaz. Euro krizi varken güçlü ekonomilerle genifllemifl bir AB daha mantıklı olur. Fakat burada da yine Almanya gibi bir güç karflımıza çıkıyor. AB’nin flampiyonluğunu almıfl bu ülke belki de ileride kendisine rakip olabilecek bir Türkiye’yi birliğin içinde istemiyor olabilir.

Sonuç olarak, Küresel geliflmeler ve Euro krizinin derinlefltiği bir konjektürde daha genifllemifl bir AB tek çıkıfl yolu olarak gözükmektedir. Bu nedenle AB artık Türkiye konusunda hata yapmadan, yavafllamıfl müzakere sürecine ivme kazandırmalıdır.

Bunun yanı sıra Türkiye’de hızla reformlara devam etmelidir. Özellikle eğitim ve kiflisel özgürlükler konusunda Türkiye’nin disiplinli bir çalıflma yürütmesi çok önemlidir. Bölgesel politikalar bafllığının yanı sıra yeni fasılların açılmasına ihtiyaç var. Bu bağlamda 23. ve 24. Bafllıklar olan “Yargı ve Temel Haklar” ile “Adalet, Özgürlük ve Güvenlik” bafllıkları da dâhil olmak üzere bir grup faslın açılabilmesi Türkiye-AB İliflkileri açısından önem teflkil etmektedir. fiimdiye kadar açılmıfl olan fasıllar önemli olmakla birlikte yeterli değildir. Adalet, içiflleri, temel hak ve özgürlükler gibi alanlarda da bafllıklar açılmalıdır.

Her ortamda Türkiye’nin takıldığı siyasi pürüzlere dikkat çekilmelidir. Türkiye bu konuda kamu diplomasisi yanı sıra devletlerarası diyaloga da önem verilmelidir. Güney Kıbrıs ve Fransa vetoları Türkiye-AB iliflkilerinde bu açıdan kritik bir yerdedir. Ama özellikle Türkiye’nin AB üyelik sürecinde bir an önce Güney Kıbrıs kaynaklı vetoların kalkması tüm tarafların yararına olacaktır.

Türkiye ve AB arasında karflılıklı bir güvensizlik ortamının olduğunu söylemek yanlıfl olmaz. Türkiye’de AB’nin kendisini hiçbir zaman üye yapmayacağı konusunda bir düflünce hakimken AB de Türkiye’deki gidiflattan emin değil. AB, Türkiye’nin yaptığı reformları önemsiyor fakat demokrasi, insan hakları ve ifade özgürlüğü konusunda geri kaldığımızı her fırsatta dile getiriyor.
1968 yılında De Gaulle’ün “Avrupa bir kıtadır, İngiltere ise onun karflısında büyük bir adadır” sözüne rağmen İngiltere AB üyesi olmufltur. Avrupa ile Amerika arasında hemen hemen yarı yolda bulunan İzlanda da, Avrupa kıtasından yüzlerce kilometre uzakta Akdeniz’in ortasında yer alan Malta da hatta Doğu Akdeniz de bir ada olan Kıbrıs da hiçbir coğrafi kıstasa bakılmaksızın Avrupalı sayılmıfltır. Dolayısıyla Türkiye’nin üyeliği imkânsız değil, ama siyasi pürüzlerin giderilmesi gereken uzun ve engebeli bir süreçtir.