Dr. TUNAY AKOĞLU

Fransa Olayları Ve Avrupa Göçmen Toplulukları
 
Bu satırların yazıldığı Kasım 2005 başlarındaFransa’da ortaya çıkan olaylar, Avrupa’daki Avrupa dışı kökenli göçmen topluluklarının sorunlarını yeniden ön plana çıkardı. Bu toplulukların, içinde yaşadıkları ülke ve toplumlarla kaynaşmalarının üç ayrı aşamadan geçtiği belirtilebilir: Adaptasyon (Uyum), Entegrasyon (Bütünleşme) veAsimilasyon (Kaynaşma - Erime).

Bu süreç, nesilleri kapsayan bir gelişme olup, hem göçten kaynaklanan toplumun, hem de göçmenlerin yerleştikleri ülkelerin özelliklerine göre şekillenmektedir. Her aşamanın kendine özgü nitelikleri olup, süresi de çeşitli etkenlere göre değişmektedir.

Göçmen topluluklar eğer yeni ülkelerine göre çok değişik bir dini, kültürel ve sosyal yapıya sahipse elbette ki kaynaşmaya kadar giden süreç hem daha zor olacaktır hem de daha uzunzaman alacaktır.

Gene aynı çerçeve içinde bir karşılaştırma yapılırsa, göçmen kabul eden ülkelerde, diğer ‘’Batı’’ kültürlerinden göçmen olarak gelen toplulukların (İtalyan, İrlandalı, Balkan ve Doğu Avrupalılar gibi) bütünleşmeleri daha kolay olup, daha az zaman almaktadır. Ayrıca buna ek olarak, göçmen çeken ülkelerde ‘’diğer’’ kültürlerden gelen göçmenlere karşı, özellikle Batı Avrupa’da, ırkçılığa ve teröre kadar varan tepkiler de göze çarpmaktadır.

Göçmenleri kabul eden toplumlarda göçmenlerin ‘erimesi’, tarihi hafıza ve sosyal yapı gerçeklerine göre de olmaktadır. Nitekim;ABD, Kanada, Avustralya ve Yeni Zelanda göçmenlerin kurdukları ülkeler olup, bu özelliği taşımaktadır. Bu ülkeler‘melting pot’,yani ‘erime potası’ oluşturmuşlardır.

Türk ve Kuzey Afrikalı göçmenler açısından diğer bir önemli uyum ve bütünleşme özelliği biraz dabu göçmenlerin iç yapısından doğmaktadır. Hem kültürel ayrılıklar nedeniile hem de sosyal yapı ve örf ve adetlerine uyarak, bu göçmenler yerleştikleri ülkelerde‘adalar ‘ oluşturmakta, kaynaşma ve bütünleşmedeağır davranmaktadır. Bu gerçekte, ana ülkelere dönük çanak antenlerinin, kahve ve lokantaların ve diskoteklerin rolleri de oldukça büyüktür.

Bu şekilde, hem bulundukları ülkelerde yüzyıllardan beri oluşmuş imajların, tarihsel hafızanın ve diğer geleneksel tepkilerin nedeni ile, hem de kendi yapılarından oluşan nitelikler sebebi ile, göçten kaynaklanan toplulukların bütünleşme süreci uzun zaman alacağa benzemektedir.

Batıya, özellikle Avrupa’ya yönelen göç son 40-50 yılda bugünkü boyutlarına ulaştı. Bu süre ancak bir - iki nesil kapsamaktadır. Bugünkü görünüm devam ederse, örneğin yurt dışı Türkler’inin, yerleştikleri ülkelerde tam olarak asimile olmalarıdaha bir kaç nesil alabilir. Belki de entegrasyon bile tam olarak gerçekleşmeyecektir. Üstelik, ‘erime’ sonucununistenip istenmediği veya erişilmesi gereken veya özlenen bir aşama olup olmadığı da ayrı bir tartışma konusudur. Şimdi var olan görünümegöre, ele alınabilecek en anlamlı nokta, yurt dışı Türkler’inin her türlü sorunlarını iyi saptayıp, bunlara en doğru teşhisikoyduktan sonra, en gerçekçi çözüm yollarını bulup uygulamak olacaktır.

Avrupa dışı kökenligöçmenler, ‘ ikinci sınıf vatandaş’ olarak kabul edildikçe, ekonomik ve iş hayatına katılmakta güçlük çektikçe; göçmen kabul eden ülkeler gittikçe artan sosyal ve politik sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır. Üstelik bu problematik durum ve gelişme, Avrupa dışından da çok kötü yönde istismar edilebilir. Fransa işte bu duruma düşmüştür.