YAZDIK DA NE OLDU! Hadi Neşet TÜRKMEN
Ekonomik ve Siyasi Danışman
Tekstilde Tarihi Bir Gezinti
Tekstilde Hayati İşbirliğinin Sonu...
 
Osmanlı İmparatorluğu’nun çöküşünden sonra iki adet tekstil fabrikası envanteri ile cumhuriyet tarihine adım atan Türkiye bugün dünyanın önemli tekstil üreten ülkelerinden biridir. Az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin istihdamında yarattığı potansiyel nedeniyle de, mekanik ve elektronik sanayileşme öncesi tekstil emek yoğun bir sektör konumunu sürdürmüştür. Bu gerekçeler çerçevesinde genç cumhuriyet, kamu önceliğinde ülkenin öncelikli iş üretim memleketleri olan İstanbul, Bursa, İzmir, Adana gibi illerimizde tekstil sanayi yatırımlarını başlatmıştır. Bu vilayetlerimize Sümerbank’ın ve biraz da özel sektörün katılımıyla Denizli, Uşak, Antep, Kayseri, Malatya, Nazilli, Hereke, Gemlik ve Eskişehir bölgelerimiz de katılmıştır.

Kurtuluş Savaşı sonrası yaşanan ekonomik sıkıntıların aşılmasında tekstil sanayi, dinamik yapısıyla; kısa sürede yurdun her köşesinde lokomotif bir sektör olmayı başarmıştır. Ege ve Çukurova gibi mümbit topraklarda kaliteli verim alınmasıyla; pamuk üretim artmış, dolayısıyla da pamuk iplikçiliği, dokumacılığı ile tekstilin gerektirdiği diğer pamuklu entegrasyonlar bu bölgelerde ve çevresinde gelişmiştir. Sümerbank’ın Rusya’da eğitim alan teknik kadrolarla başlattığı bu seferberlik, İngiltere, Almanya ve Fransa’dan getirilen teknolojiyle birleştirilmiştir ve ülkede tekstil üretimi başlamıştır. Bursa ve yöresinde oluşan ipekböcekçiliği ve kozacılık Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki hayvancılıkla bütünleşince de pamuk, ipek ve yün gibi tabi hammaddelerin oluşturduğu tekstil üretimi ülkemizde 1955 yıllarına kadar da belli bir altyapıya kavuşmuştur. Tekstilin kalkınma planında öncü sektör hüviyetine ulaşması zamanın hükümetlerince de desteklenmiş, ana kademe elemanları içinde Tekstil Meslek Lisesi (Tekstil Sanat Enstitüsü) İstanbul Sultanahmet’teki okulda açılmıştır.

Sektöre verilen destekler ve özendirme sayesinde Anadolu’nun muhtelif bölgelerindeki müteşebbis aileler tekstil yatırımlarına teşvik edilmişler. Onların da katkılarıyla yurt dışında İngiltere, Almanya, Belçika ve Fransa gibi öncü tekstil ülkelerinde birçok gencin tekstil konusunda işletme ve mühendislik eğitimi almaları sağlanmıştır. Teknik eğitimin yanında, sektörel pratiğin kazanılmasında Sümerbank müessesesinin eğitime olan katkısı asla inkar edilemez. 1965 yıllarına gelindiğindeyse Sümerbank katkısıyla çoğunluğu burslu okuyan bu elemanların yönetici ve mühendis olarak özel sektör bünyesine geçtikleri ve 1970’lerden itibaren de bu yüzden özel sektörde yeni yatırımlarla birlikte tekstil açıklığının ortaya çıktığı vazgeçilmez bir realitedir.

Bu yıllarda İzmir’de kurulan ilk Tekstil Mühendisliği Fakültesi, tasarım konusunda İstanbul’da Tatbiki ve Güzel Sanatlar Eğitimi veren tekstil bölümleri mezunları ile diğer üniversitelerin işletme, endüstri mühendisliği, kimya, planlama ve pazarlama çıkışlı mezunlarının beraber koordine edilmesi sonucunda tekstil işletmelerinin de, üretime katkıları gözle görülmeye başlanmıştır.

1980’li yıllardaki politikacıların kanunun tekstil sektöründeki yatırımlarını sınırlaması neticesinde özel sektörün önü daha çok açılmıştır. Almanya, İsviçre, İtalya gibi ülkelerin ürettikleri çağın gereği teknolojilerin büyük sanayi kuruluşları vasıtasıyla ülkemize girişi sağlanırken küçük üreticilerimizde bu ülkelerden kullanılmış makine parklarını yani ikinci, üçüncü elleri alarak tekstil sanayiini yenilemeye çalışmışlardır. Batıdaki gelişmiş tekstil ülkelerinin emek yoğun bu sektörü yavaş yavaş sermaye yoğun sektör haline taşıması sonucu Uzakdoğulu makine üreticileriyle rekabete girmeleri sonucunda da Türkiye 1985’lerden sonra tekstil sektörünü hazır giyim (konfeksiyon) sanayi ile takviye edip entegrasyonundaki teknik süreci geliştirmiştir.

Yasaların verdiği boşluklardan yararlananların da öncülüğünde başlayan ve ayrıca da gümrük çıkış beyannamelerinin, yanlış beyanlarla, hem ithalatta, hem de ihracatta tanzim edilmesi gerçek tekstil envanterlerinin ve istatistiklerinin ciddi bir şekilde tutulmasına fırsat vermemiştir.

Döviz girdilerinin çoğalması uğruna göz yumulan ve vergi kontrolsüzlüğü yaratan kayıt dışı ekonomi anlayışı ne yazık ki bu dönemle birlikte tırmanış göstermiştir. Kayıt dışının sektörde %60’ların üzerinde seyretmesi bavul ve sınır ticaretinin çoğunlukla gayri hukuki yollarla gelişmesi, sektörel planların yapılmasının önündeki daima en büyük engel olmuştur. Cumhuriyet 2 tekstil firmasıyla kurulmuşken bu dönemde 1000’in üzerinde fabrikaya, sayıca ulaşılmıştır.

Kamunun tekstil sektöründeki en büyük üreticisi Sümerbanklar’ın tekstil sektörünün dışında kalmasıyla, kamu-özel sektör rekabeti de ortadan kalkmıştır. Dünyada ve Türkiye’de liberal ekonominin sınır tanımaz kurallarının uygulanması oyunu kuralına göre oynamak isteyen sanayiciyi ve küçük üreticiyi öz kaynak sıkıntıları nedeniyle kısa sürede vurmuştur. Banka, kredi, faiz, vergiler ve tefeci arasında sıkışıp kalan üreticiler, ekonomik krizlerin de etkisiyle bunalıma girmişlerdir. Meslek dışındaki bir çok kişinin ilgi alanı sektörde kapanmaları, el değiştirmeleri ve daha karlı sektörlere kaçma eğilimlerini arttırmıştır. Bu esintilerden etkilenmeden ayakta durabilen firmalarda Pakistan, Hindistan ve Çin gibi rakip üretici ülkelerin pazarlarda yarattığı baskılarla karşı karşıya kalmışlardır. Hayvancılık sektörünün tamamen yok olmasıyla, yünlü ham maddelerimizin üretimi, yünlü tekstil fabrikalarının kapanmasına sebep olmuştur. İpekçilik artık tamamen fotoğraflarda kalmış ve bugünse hiç üretilmez durumdadır. İzmir ve Çukurova’daki pamuk üretim rekolteleri çok düşmüş, “GAP Bölgesindeki” pamuk üretimi bir zamanlar dünya altıncısı olduğumuz dönemleri mumla aratır hale düşmüştür.

Amerika, Yunanistan, Özbekistan ve Türkmenistan’dan ithal edilen pamuk hammaddesiyle pamuklu iplikçilik sektörü ayakta durabilmeye çalışmaktadır.Son on yılda Kahramanmaraş bölgemizde gelişen iplik dokuma ve örme sektörü kurulduğu günden itibaren ekonomik krizi damarlarına kadar yaşamaktadır.

Son otuz yılda ise tabi hammaddeler pazar paylarını suni ve sentetik elyaflara kaptırmıştır. Adana, Bursa ve Yalova’da kurulan bu branştaki fabrikalar da bugün zar zor ayakta durabilmektedirler.

Sektörel envanteri hala sağlıklı tutulamayan ekonominin kayıt dışı dinamikliliği yüzünden yeterli planlama yapılamayan, tüm hükümetler tarafından, sektör temsilcilerinin de katkılarıyla politikası geliştirilemeyen tekstil ve hazır giyim yine de Türkiye’nin %30 ihracat girdisini sağlayan, %35 istihdam yaratan en önemli iş koludur.

Ar-ge çalışmaları için devletin ve sektör temsilcilerinin yeterli payı ayırmadığı, eğitim elemanlarının yetiştirilmesinde sanayi-üniversite işbirliğinin hala tam oluşturulmadığı bir Türkiye’de tekstil sektörü için yeniden çanlar çalmaya başlamıştır. Eski dönemlerde olduğu gibi enflasyon rakamlarının üç rakamlı dönemleri yaşanmadığından ve döviz fiyatları her gün oynamadığından dolayı tekstil ve hazır giyim üreticileri artık rahat ihracatta yapamamaktadırlar. Gelişmiş ülkelerin bile ekonomilerinin yeterli olmadığı, dünyada yeni krizlerin yaşanabileceği bir dönemece doğru tekstil sektörümüz süratle sürüklenmektedir. Artık Çin’in ve Hindistan’ın tekstilde bize büyük pazar kayıpları yaratacağı ve yaratmakta olduğu kesin bir gerçektir. Son Davos Ekonomik Zirvesi bir kez daha ortaya koymuştur ki nüfuslarıyla da dünya devi olan Çin ve Hindistan ekonominin ve bilimin gereği olan büyüme ve kalkınma hedeflerine ulaşma yolundadır.

Cumhuriyet tarihimizle başlayan tekstildeki yolculuğumuzu maalesef ki artık sağlıklı yürütemiyoruz. Bu tarihi sürece öncülük etmiş fabrikalardan olan İzmir’in Şark Sanayisi bugün ortada yoktur. Pamuk Mensucatı, Basma Sanayisi kapıya kilidi ne yazık ki takmışlardır.Sümerbank’ın büyük Atatürk öncülüğüyle kurduğu, Merinos’u, Nazilli’si, Hereke’si, Bakırköy’ü, Adana’sı, Denizli’si çoktan kapanmıştır. Atatürk ve arkadaşlarının ipek dokumacığının gelişmesi için İş Bankası’nın k