Mehmet Murat BEKDİK
Sorumlu Yazı İşleri Müdürü
FUTBOL VE KÜRESELLEŞME
 
Sizlerlebu sayımızda, Mayıs 2007’de NTV Yayınlarından İsmail YERGUZ’un çevirisi ile çıkan, Pascal BONIFACE’ın yazdığı “Futbol ve Küreselleşme” kitabından bazı önemli başlıkları paylaşmak istiyorum.

Futbol küreselleşmenin son evresidir. Günümüzde futboldan daha küresel bir olgu yoktur. İmparatorluğu ne sınır tanır ne engel. Dahası, popüler olan, halka mal olmuş tek imparatorluktur; coşan, kendilerinden geçen halkların kendisince fethedilmeyi istedikleri tek imparatorluk... Futbol imparatorluğu tartışmasız en evrensel imparatorluktur. Otoritesi çok daha eksiksiz ve sağlamdır, çünkü barışçıldır. Bu bağlamda söz konusu olan silahlar değil, spor coşkusu ve örneklerdir. Hiç kuşkusuz George W. BUSH’u, Bin LADIN’i, Papa’yı, Dalay LAMA’yı, Madonna veya Youssu N’DOUR’u bütün dünya tanır-farklı değerlendirmelere konu edebilirler. Bununla birlikte Zidane, Beckham ve Ronaldinho şöhret ve popülerlik açısından onlar çok geride bırakır. Futbol demokrasiden, piyasa ekonomisinden ya da internetten kesinlikle çok daha fazla ilk örneğidir küreselleşmenin.

“Futbol; Dünyanın En Ciddi Saçmalığı” kitabının yazarı BROMBERGER’e göre futbolun öteki sporlar karşısındaki üstünlüğünün en önemli nedeni basitliğidir. Futbolheryerde, sokakta, bahçede, herhangi bir meydanda, otoparkta, tarlada, plajda, çim olsun olmasın gerçek bir futbol sahasında oynanabilir... Mahalle maçlarında çoğuzaman uygulanmayan fauller dışındafutbolun kuralları basittir. Yetenekli olmak çok iyidir elbette ama bir mahalle takımında yer alabilmek için gerekli şart değildir. Kısacası bir yetişkini ya da çocuğu canı istediğinde kalitesi bu fani yaşam kadar su götürür olan bir gruba katılmaktan alıkoyacak bir şey yoktur. Futbolun popülerliğinde fazladan iki etmensöz konusudur. Bu sporda klasik üçlemeye aynen uyulur; eylem birliği, yer birliği, kırk beşer dakikalık iki devreye ayrılsa dazaman birliği. Maç 90 dakikalık zaman diliminde, bir ömür boyu hissedilebilecek bütün heyecanı hissettirir: neşe, acı, nefret, sıkıntı, hayranlık, adaletsizlik duygusu...

Futbol, dış dünyayı fethini denizler ve okyanuslar aracığıyla başlatmıştır. İngiliz denizciler ve tacirler limanlarda molaverdiklerinde bu sporu icra ediyorlardı. Yerli halk da hiç zorlama olmaksızın kısa sürede onları taklit etmeye başladı. Dolayısıyla Kıta Avrupa’sındaki ilk takımların Fransa’da Havre, İtalya’da Cenova, İspanya’da Bilbao ve Barcelona, Almanya’da Hamburg ve Hannover’de kurulması şaşırtıcı değildir. Danimarka, Rusya, Arjantin ve Brezilya’da da yeni futbolun alanları karayoluyla fethedilmiştir. Meşin yuvarlağı henüz keşfetmemiş olan dünyaların sakinlerine onun kurallarını ve keyfini ilk öğretenler, yeni hatları inşa etmekle görevli mühendisler olmuştur. Afrika ve Asya’da bu sporu sömürgeciler tanıtmıştır. Futbolun tarihsel olarak İngiliz sömürgelerinde erken çıkmasının kökeninde bu yatar.

1930’lardan başlayarak radyonun gelişmesi İngiliz Uluslar Topluluğunun yerini alacak ve futbolun yayılmasınıhızlandıracaktır. İnsanlar radyoya ilk önce maç sonucunu öğrenmek için kulak kabartmış, daha sonra canlı yorumları dinlemeye başlamışlardır. Televizyon, dünyanın futbolla fethini tamamlayacaktır. Kupa adlı şahane filmde Hindistan’da bir manastıra sığınmış Tibetli iki genç rahibin, 1998 Dünya Kupası finalini izleyecekleri ve Fransa’nın Brezilya’ya karşı zaferine tanık olacakları bir televizyon bulmak için harcadıkları çabalar hayranlıkla izlenir. İbadete, inzivaya, derin düşünmeye ayrılmış olan, insanların bu dünyanın zevklerinden, ayartılarından arındığı bir yerde bu iki genç, aynı dünya tutkusunu paylaşır ve önsel olarak bu tür eğlencelere karşı bir çevreye de bu tutkuyu aşılarlar. Futbol, Tibet manastırlarında bile bir tutku motifi olmayı başaran dünya çapında bir olgudur ve televizyon onun peygamberi değilse bile en güvenilir yardımcısıdır; futbolu en ücra ve en beklenmedik yerlerde seyrettirir. Bizi memnun etsin etmesin, televizyon, dünyayı içinde herkesin yer alacağı yekpare bir stat haline getirmiştir.

Dostluk ve kardeşlik okulu olan futbol,ırkçılığa karşı mücadelenin en iyi yoludur. Şahane bir bütünleşme aracıdır. Kimileriiçin temel bir gerçek olan bu tespit kimileri için bir yanılgıdır. Onlara göre futbol ırkçılık tarafından zehirlenmiştir. Stadyumlarda tribünler her şeyden önce, orada bir nefret ve ırkçı ayrımcılık söylemi geliştiren aşırı sağa sunulmuştur. Ne düşünebilir, neye inanabiliriz? Sporda ırkçılık olduğunuyadsımak gerçeği yadsımaktır. Ama busporu bulaşıcı hastalıktan uzak tutabilecek bir mucize yok mudur? Futbol toplumunbir yansımasıdır. Onun hastalıklarındansıkıntı çeker. Bu demek değildir ki bu hastalıkları o üretir. Futbol ırkçılıktan sıkıntı çeker, bazen onun kurbanıdır, fakatüreticisi kimi zaman da nedeni değildir. Futbol ırkçılığı yok etmenin değil, ona karşı mücadele etmenin bir yolu olabilir. Spor, mucize bir ilaç bulunmadığına göre, aptallık ve ırkçılığa karşı çok etkili bir ilaç, ırkçı ayrımların ötesinde bir dostluk aracı olabilir.

“Herimparatorluk çökmeye mahkumdur.” Böylesi bir tespit kötümser gözükebilir. Bununla birlikte tarihteki bütün imparatorluklar için geçerli olmuştur. Futbola gelirsek; bu yüzyılı bile çıkarabileceğinin, yüzyıllardır olduğu gibi uluslararası toplumun en güçlü çimentosu olmaya devam edeceğiningarantisi var mı?Bir imparatorluğun, egemenliğini sürdürebilmesi için sürekli kabul görmesi, arzu edilir olması gerekir.Futbola yatırılan paralar, başarının işaretleridir. Ama bu paralar onunölümünün habercileri de olabilir. Bilet fiyatlarında aşırı artışlar olursa mütevazı ailelerin hep birlikte maçlara gitmelerimümkün olacak mıdır? Eğer sporalanlarınasadece sponsorların davet ettiği takım elbiseli, kravatlı insanlar giderse, bunlar takımını sadece gösteriş olsundiyealkışlarsa,statlarda şarkılar söylenmez, dans edilmezse ortama ne olacaktır? Statlara giden yüksek düzeydeki yöneticiler sadece maç seyretmek ya da çeşitli ilişkiler kurmak için değil, oradakihavanın keyfini sürmek için de gidiyorlar maçlara. Bu havayı sağlayan, kesinlikle halkın doldurduğu tribünlerdir. Statlarasadece yüksek düzeyde yöneticiler gittiğinde nasıl bir ortam olacaktır? Futbol, eğergücünü sağlayan değerleri korursa yaşayabilir. Bütçe savaşına dönmez ve insani değerleri olabildiğince taşıyankolektif bir spor olarak kalabilirse... Bu amacın gerçekleşmesi için kulüplerarası maçlar kadar uluslararası maçların da sürdürülmesi esastır. Gerçekten de milli takımlar arasındaki maçlarda belirleyici olan para değildir. Bir maçın sonucunu dikte eden, bir ülkenin gayri safi milli hasılası değildir sadece.

Özetle, küreselleşmenin son evresi olan futbola sahip çıkmak, bu oyunun içinde yer alan tüm küresel aktörlerin görevi olmalıdır.

  Who are we?
  Uneducated youth in a world that gets smaller
  A glossary for understanding the new global crisis
  Towards the end of oil
  Did U.S.A. come to the end?
  Our urban future
  Globalization and employment
  TOWARDS CREATING A BETTER WORLD
  Football and Globalization
  TOWARDS NEW BALANCE IN THE WORLD POPULATION
  TOWARDS A NEW WORLD ORDER BEYOND ENVIRONMENTAL SENSITIVENESS
  CRACKING THE FOUNDATIONS OF POVERTY
  WHO WILL BE THE MASTERS OF THE WORLD ECONOMY IN THE NEXT TWENTY YEARS?
  HOW PREPARED ARE WE FOR THE WATER CENTURY?
  SHALL THE BIOFUEL SUPERSEDE THE OIL WITHIN THE NEXT TWENTY YEARS?
  THE WORLD IS FLAT
  TOWARDS A MORE HUMAN GLOBALIZATION
  IN THE NEW WORLD ORDER, POLITICIANS SHOULD HAVE THE COURAGE TO INCLUDE ECOLOGICAL STRUCTURING WITHIN LEGAL AND FINANCIAL FRAMEWORKS
  THE BIGGEST SHAME OF THE HUMANITY: STARVATION AND POVERTY THROUGH 2006
  October 3 = Dialogue Of Cultures and Civilisations
  21ST CENTURY = THE CENTURY OF BIOLOGY
  In The 21st Century, The Fate Of Humanity Will To A Great Degree Be Determined By The Developments In China And India
  THE EU NORMS, OR THE NORMS
OF BEING HUMAN?
  “KNOWING THAT YOU HAVE ENOUGH THINGS MEANS THAT YOU ARE RICH”
Lao Tzu