AB GÜNDEMİ Dr. Bahadır KALEAĞASI
TÜSİAD Uluslararası Koordinatörü
Demokrasinin ruhu
(Demokrasinin ruhu ve özgürlük)
 
“Atatürk, Bir Milletin Yeniden Doğuşu” kitabı ile tanınan Lord Kinross Anadolu gezilerini de yazıya dökmüştür. Türkçeye “Kutsal Anadolu Topraklarında” (Nokta, 2007) başlığı ile çevrilen kitabı 1954 yılında Londra’da yayınlanır.
bsr>“Biliyor musunuz, bu cephenin arkasına barikat kurmuş olan Rusya’ya baktıkça, onun bizden, askerlerimizden değil, demokrasimizden korktuğunu düşünüyorum.”

Özgürlüklerin Cazibesi
Lord Kinross Kars’ı ve Ani harabelerini birlikte gezdiği Yüzbaşı Hikmet’in bu sözlerini kitabında özellikle vurgular. Yıl 1951. Soğuk savaş. Hitler sonrası Avrupa haritası yeniden çiziliyor. Sovyet etki alanı ile ABD’nin Marshall yardımı ülkeleri arasında kıta ikiye bölünmüş durumda. Doğu Avrupa’da Moskova destekli partiler iktidara hâkim. Almanya iki parça. Varşova Paktı daha yok. NATO yeni kurulmuş, Türkiye henüz üyesi değil. Sadece “Stalin’in emelleri”ne karşı Truman Doktrini ile ABD teminatı devrede. Sovyet Birliği’nde Türkçe dilleri konuşan halklar, başta Kırım Tatarları olmak üzere sürgünlere, etnik temizliğe maruz kalmaktalar.
Yazar, Yüzbaşı Hikmet ile sohbetlerinden ilginç ayrıntılar aktarıyor. Türkiye sosyal ve ekonomik kalkınmada henüz çok gerilerde olsa da, sınırın iki tarafı arasındaki refah ve özgürlük farkı dikkat çekiyor: “köylülerin bol gıdaları, kahvelerde radyo başında toplanmış, meclisteki tartışmaları dinleyen gruplar”. Yüzbaşı Hikmet iki ülkenin sınır birlikleri arasındaki toplantılardan, öğlen yemekleri sonunda Rusların yemekleri kırıntılara kadar bitirebilmeleri için Türk askerlerin nezaketen bir süre arkalarını döndüklerinden ve hediye edilen Kravchenko’nun “Özgürlüğü Seçtim” kitabından bahsediyor. ABD’ye iltica eden bu Sovyet yetkilisinin anıları ideolojik propaganda aracına dönüşmüş olsa da, sonuçta özgürlük mesajı taşımaktaydı.
Sınırlar ötesi demokrasi mesajları her zaman otoriter rejimler için huzursuzluk kaynağı olmuştur. Soğuk savaş yıllarında Radio Free Europe ve televizyon dalgaları ile Avrupa’nın doğusundaki halklara sistematik olarak daha özgür bir yaşamın imgeleri yayılmıştı. Uzun yıllar Türkiye’de terörü destekleyen bazı ülkelerdeki rejimlerin korkusu da aynı yönde olmalı: kendi vatandaşlarının sınırın ötesinde daha özgür bir yaşam olduğunu bilmeleri. Alışveriş olanaklarından, televizyon ile yansıyan renkli yaşam görüntülerine ve seçim afişlerine serpilen daha cazip bir komşu ülke rahatsız eder diktatörleri.

21. Yüzyılın Değerleri
Yeni bir yüzyıla geçerken hızlanan teknolojik gelişmeler gezegenin tüm halklarını komşu yaptı birbirine. Daha kolay seyahat, televizyon uyduları, internet, mobil teknolojiler, sosyal medya derken, demokrasinin ruhu daha rahat gezer oldu ülkeler arasında. Kıvılcım Tunus’a düşünce Mısır’ı da yakıyor, Ürdün ve Yemen’i de tutuşturuyor, Belarus veya Güney Doğu Asya’yı da ısıtıyor. Fakat bu aynı zamanda demokrasinin daha kolay kök saldığı, geliştiği ve korunduğu anlamına geliyor mu? Demokrasi bazen daha popülist otoriter rejimlere doğru yumuşak geçiş aracı mı oluyor?

Orhan Pamuk The Guardian’daki geniş yankı bulan yazısında (23.10.2010) Batı’nın kaybettiği cazibesinden, demokrasi sorunlarından, ışıkları Asya’da yükselen Doğu’dan ve Türk halkının karmaşıklaşan dünya görüşlerinden bahsediyor. Güncel tartışmalarda buna benzer sorular her ülkede yeşermekte. Hegel’in “zamanın ruhu” kavramı ve dünya üzerinde doğudan batıya dolaşan uygarlık düşünceleri geliyor akla (Tarih Felsefesi Üzerine Dersler, 1837). Çin’den, İndus Vadisi’nden, Pers diyarlarından, Avrupa’ya, sonra Amerika’ya hareket eden bir dünya uygarlık merkezinin bugün Japonya’dan sonra tekrar Asya’da parladığını düşünen birçok yaklaşım var. Tabii gerek Marksist diyalektik içinde, gerekse günümüzün somut verilere dayalı uluslararası finans, ekonomik üretim, insan sermayesi ve askeri güç temelli analizleri çerçevesinde bu tür yaklaşımlar çok sınırlı kalmakta.

Örneğin, Çin bugün hızla dünyanın en büyük ekonomisi olma yolunda ilerliyor. Dış yatırımlar, güneş enerjisi, elektrikli otomobil, savunma sanayi ve uzay teknolojilerindeki atılım sinyalleri son derece kuvvetli. Azimli ve çalışkan bir halka sahip. Diğer yandan kişi başına düşen milli gelir, insani kalkınmışlık göstergeleri, eğitim, sosyal ayaklanmalar ve doğal dengeleri koruma sorunları çok derin. Kültür, sanat, siyasal düşünce, din, medya ve internet özgürlükleri kısıtlı.

Tereddütler ve Tercihler
Zamanın ruhu nasıl dolaşırsa dolaşsın, demokrasinin ruhu olmadan bir uygarlık gücü olmak mümkün mü? Batı, sorunlarına rağmen, demokrasi kültürü, kadın hakları, bireysel özgürlükleri, kültürel çoğulculuğu ve hukuk devleti ile Türkiye gibi bir ülke için hala asıl çekim merkezi değil mi? Yoksa 21. yüzyılda artık otoriter, fakat kendi belirlediği koşullar içinde halkına hizmet götüren, aldığı kararları etkin uygulayan, uyumlu ve istikrarlı toplum ülküsü vaat eden yeni rejimler mi zamanın ruhuna hitap edecekler? Demokrasiler yönetemiyor mu artık uygarlığı? Yoksa her şeye rağmen hala halkların daha iyi bir yaşam beklentilerine en güçlü yanıtı demokrasiler mi veriyor? Tahrir Meydanı’ndaki Kahireliler için Berlin mi, Pekin mi daha ideal? Peki ya Ankara’nın demokrasi gücü söz konusu mu? Ya da Kahire için yalnızca şimdikine göre birkaç derece daha fazla Berlinli olmak yeterli mi? Böylesi daha mı gerçekçi? Daha mı doğru?

Yüzbaşı Hikmet Gürsel hemen savaş sonrası Almanya’ya giden Türk heyetlerinde yer almış, diktatörlerin yıkımını dehşetle gözlemlemişti. Ellili yıllarda, Sovyet sınırı ötesine bir demokrasinin askeri olmanın özgüveni ile bakarken, ülkesindeki yeni özgürlük havasının hazzı içindeydi. Sonra ABD’de West Point akademisinde dünya vizyonu aynı yönde pekişti. Ne var ki, zamanla ülkesindeki siyasetin demokrasiden uzaklaşan eğilimlerinden üzüntü duydu. 27 Mayıs’ta askeri cuntaya katılmadı fakat önce iyimserlikle yaklaştı. Sonra darbecilerin iç çatışmaları sırasında mesleğinden koptu. Mütevazı ve mesut yaşamının son yıllarında, yetmişli yıllarda siyasetin cepheleşmelerinden kaygı duymaktaydı. Fakat hep demokrasiye inandı. Dedem yaşamının son dönemini vakfettiği torununa da aynı iyimserliği aşıladı: “tereddüt anında tercihi her zaman özgürlüklerden yana yap”.