Başak İLİSULU
TÜGİAD Genel Sekreteri
İmalatta Kalite Dönemi
 
Son yıllardaki siyasi, sosyal ve ekonomik gelişmelerden Türkiye gibi tüm dünya etkilendi ve bu gelişmeler yeni dönüşümlerle etkisini sürdürmeye devam ediyor.
Bir yandan Çin ve Asya’nın önlenemez ekonomik yükselişi bir yandan bu yükselişten etkilenen diğer devletlerin yenilenen ekonomi stratejileri önümüzdeki yüzyılın gidişatı için şimdiden ipuçları veriyor.
Peki, bu noktada, ekonomik büyümeyi ifade ederken kullandığımız onlarca istatistikî veri ile büyümenin ya da büyüyememenin sayısal niteliğini belirlerken, gerçekleşen ihracat ya da ithalat oranlarında ve üretim aşamasında, üretim kalitesi ya da imalat niteliği gerçeğini biraz gözden kaçırıyor olabilir miyiz?
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) verilerine göre, Türkiye ekonomisi 2015 yılında lira bazında yüzde 4.0 büyüdü; dolar bazında ise yüzde 9.9 küçüldü. Bu veriler ile kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla (GSYH) 10 bin doların altına çekilerek, 9 bin 261 dolara düştü. Kişi başına yıllık gelir lira bazında ise 25 bin 130 lira oldu.
Büyümeyi nicelik itibarıyla takip ettiğimiz verilerin yanı sıra, ölçülebilirliği zor olan bir gösterge daha var ki, o da, bu hızlı ve kompleks büyüme grafiğinde biraz gözden kaçırdığımız “üretimin kalitesi”.
Hali hazırda var olan endeksler incelendiğinde, bunların hiçbirinin ülkelerin imalatının niteliğini karşılaştırmadığı anlaşılacaktır. Diğer bir ifadeyle, Türkiye mi daha nitelikli üretim gerçekleştiriyor yoksa Polonya mı sorusuna doğrudan cevap verecek bir gösterge yoktur.
MIT (Massachusetts Institute of Technology) Profesörü Cesar Hidalgo tarafından geliştirilen Ekonomik Karmaşıklık Endeksi, ülkelerin gelişmişlik düzeyini karşılaştırmalı olarak açıklamaya çalışan bir endekstir. Bu endeksin iki önemli özelliği bulunmaktadır. Birincisi, endeks bugüne kadar geliştirilen diğer endeksler ile karşılaştırıldığında, ülkelerin kişi başına gelir farklılığını en iyi açıklayan endekstir. İkinci ve bizim açımızdan en önem arz eden nokta ise, bu endekste, ülkelerin gelişmişliğinin, ihraç ettikleri ürünlerin niteliğine göre hesaplanmasıdır.
Ekonomik Karmaşıklık Endeksine göre, bir ülkenin endeks değeri, diğer ülkelerin ihraç etmediği sofistike ürünleri ihraç ettiği durumda yükselmekte, buna karşılık sıradan ürünleri ihraç etmesiyle, ne kadar ihraç ettiğine bakılmaksızın düşmektedir.
Türkiye en son 2014 yılında sıralamada 51’e gerilemiş olmakla beraber asıl önemli nokta, 1990’ların başından itibaren hiçbir şekilde 40’ıncı sıradan daha iyi bir sıra elde edememiş olmasıdır. Yani ekonomik büyüklük olarak dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye’nin, dünyaya ihracatını yaptığı ürünlerin niteliğine bakıldığında, sırası bir anda 40’a düşmektedir.
Büyüklük olarak 17, ancak bu büyüklüğün yapısı, niteliği esas alındığında 40’ıncı sırayı geçemeyen bir Türkiye gerçeği ile karşı karşıyayız.
İşte bu noktada, önümüzdeki yirmi yılın büyüme stratejilerinde, üretimde kalite eğiliminin önemini koruyacağı göz önüne alındığında, tüm sektörlerin nitelikli üretim kavramını, ar-ge çalışmalarıyla paralel olarak yürütmesi gerektiği ortaya çıkıyor.
Ar-Ge’nin, inovasyonun, katma değerin yüksek olduğu, yoğun teknolojinin kullanıldığı yeni bir dönem ile pekişen bir ekonomik büyüme ile mevcut kapasitenin artırılması, kalkınma hedeflerine erişmede şüphesiz büyük bir rol oynayacaktır.
Hali hazırda önemi yavaş yavaş kavranan bu konu ulusal bir büyüme stratejisi olarak dikkatleri çekse de, asıl can alıcı nokta şüphesiz ki, “üretimde kalite ve nitelikli üretim” kavramının öneminin, küçükten büyüğe tüm sanayici ve KOBİ’lerin şirket politikalarında henüz yeterince yer bulamamasıdır.
TÜGİAD olarak, işte tam da bu konuyla bağlantılı şekilde, KOBİ’lere yönelik 2014 senesinde ilk defa gündeme getirdiğimiz Süper KOBİ tanımının, KOSGEB tarafından henüz uygulamaya koyulan “Hızlı Büyüyen KOBİ’lerde Kapasite Geliştirme” Programı ile hayat bulduğunu söyleyebiliriz.
TÜGİAD Süper KOBİ kavramını ilk olarak 24 Ocak 2014’te ortaya attı. O tarih itibarıyla ihracat yapmakta olan 25 bin 860 imalatçı KOBİ’nin 1 kg ihracat değeri 1,5 USD idi. İnovatif imalat yapan 3 bin 800 ihracatçı KOBİ’nin ortalama 1 kg ihracat değeri ise 3,9 USD idi.
Biz buradan hareketle yaptığımız Süper KOBİ tanımı için uzun analizlerin ve araştırmaların sonucunda şu özeti çıkarttık. Süper KOBİ olarak tanımlanan firma, öncelikle KOBİ olmak zorunda. İmalat yapması, ihracat yapması ve inovatif olması (İnovasyon-AR-GE) durumunda o firmayı bir Süper KOBİ olarak tanımlıyoruz. Yani bu firmalar, “inovatif imalat yapan ihracatçı KOBİ”lerimiz. Yarattıkları katma değer ise, ortalamanın neredeyse 3 katı…
Süper KOBİ projemizin 2015 yılındaki ikinci bölümünde, Türkiye’nin en inovatif KOBİ’lerinin üretim yaparken karşılaştıkları başlıca sorunları tespit etmeyi hedefledik.
Sonuçlarını hem medya hem de dönemin Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı ile paylaştığımız projemizde, seçenekler içerisinde en önemli sorun olarak birlikte beyan edilen ikili seçenek kombinasyonları incelendiğinde, Süper KOBİ’lerin %40’ından fazlasının en temel iki sorunu “finansmana erişim” ve “nitelikli insan gücüne erişim” olarak karşımıza çıktı.
KOSGEB’in yeni programına baktığımızda, başvuracak KOBİ’lerde aranan “2014 ve 2015 yılı istihdam veya net satış hasılatı artış ortalaması en az % 20 olan” kriterinin, teorik tanım itibarıyla ancak Süper KOBİ’lerin sağlayabileceği bir kriter olduğunu söyleyebiliyoruz.

KOSGEB’in, bu programla, Süper KOBİ tanımıyla Süper KOBİ’lerin öncelikli ihtiyacı olan finansman sorununu bir araya getirmesini memnuniyetle görüyoruz. Derneğimizin Süper KOBİ tanımında buna ilave olarak, inovasyon ve ihracat kavramlarını da dahil ettiğimizi hatırlatmakta fayda var.
Süper KOBİ projemizde hedef, KOBİ’leri gruplandırarak, ülkemizdeki 2.5 milyondan fazla KOBİ’nin hepsinin, 3.800 Süper KOBİ’nin düzeyine ulaşabilmesi için, destek mekanizmalarında önceliklendirme sağlanmasıydı. Böylelikle, bir yandan destek mekanizmasında Süper KOBİ’lere öncelik verilerek onların finansman sorununa çözüm getirirken, esas olarak da, diğer KOBİ’lerin de bu gruba dahil olabilmesi için gerekli itici gücü yaratmaktı.
KOSGEB’in yeni yaklaşımı da bu hedefi hayata geçirme noktasında çok önemli bir adımdır. Bu adımın yanı sıra, firmaların rekabet avantajını kazanabilmeleri için en son teknolojiyi takibi ve imalat sürecinde kullanabilmesi gerekir. Bu noktada, bunu ulusal bir rekabet avantajına dönüştürebilmek için de, devletin modernizasyona desteğinin, gerek mevzuat gerek finansman yoluyla devamı önemlidir.
İhtiyaç belirleme ve çözüm önerisi getirme aşamasında sivil toplum olarak Derneğimizin, mevzuat ve destek tarafında kamunun, birbirini tamamlayan çalışmasının üçüncü sacayağını da ihtiyacın sahibi olan özel sektör oluşturuyor.

Rekabet avantajı elde edebilmek, markalaşmak ve katma değer yaratmak, KOBİ’lerin Süper KOBİ olabilmesini ve hızlı büyüyebilmesini gerektiriyor. Bu da teknolojiye ve inovasyona daha fazla önem verilmesiyle mümkün olabilir. Görünen o ki, Ekonomik Karmaşıklık Endeksinde ülkemizin sıralamasını yükseltebilmek de bu yoldan ve elbirliğiyle çalışmaktan geçiyor…

TEŞEKKÜR
Derneğimizin değerli üyelerine özel bir teşekkürüm var.
Geçtiğimiz aylarda bireysel olarak bir sosyal sorumluluk projesinde yer aldım. “İstanbul’da yaşayan TED Ankara Koleji 96 Mezunları” olarak bir tiyatro grubu oluşturduk. Amacımız TED’in Eğitim Bursu Fonuna katkı yapmaktı.
Hiç tiyatro deneyimi olmayan bir ekip olarak çalışmalara başladık. Drama dersleri, oyun seçimi, provalar bir yandan devam ederken, dekor, ışık, sahne tahsisi gibi konuları bazen masrafını karşılayarak bazen bedelsiz olarak yürüttük.
Rumuz Goncagül oyununu üç defa sahneleme şansımız oldu. Tahminimizin çok üstünde bir ilgiyle karşılaştık. Beş aylık emeğin sonucunda bir belki iki öğrenciye burs sağlamayı hedeflerken değerli destekçilerimiz sayesinde 9 öğrenciye ulaştık!
Bu başarıya ulaşılmasında, Kolej camiası ve dostlarımızın yanı sıra, bağış yaparak, bilet alarak, oyunu izlemeye gelerek katkı veren tüm TÜGİAD üyelerine şükranlarımı sunarım. İki buçuk yıldır görev yaptığım TÜGİAD’ın duyarlılığını ve gerçekten bir aile olduğunu derinden hissettim. Sonsuz teşekkürler…